Uyanma vakti geldiyse, bir uyandıran olur elbet*
Deneyime dayalı öğrenme en güçlü ve kalıcı öğrenme şeklidir. Ancak bir bedel ödemek kaydı ile. 18 yaşında ödediğim bedele karşılık kazançlı çıktığım bir yaşam hikayesini sizlerle paylaşmak isterim. Öncesinde değişim gerçekliğini konuşarak…
Değişim; aynı durumda kalmamak, farklılaşmak ve farklı duruma evrilmektir. Dünyadaki değişim; teknolojinin hızlı gelişimine paralel olarak, ekonomide, toplumsal yapıda, ailenin dinamiklerinde, sosyal olgularda ve olaylarda kendini göstermiştir. İnsanoğlu gelişmelerin dışında kalamamış; gerek isteyerek ve gerekse zorla değişim arayışına girmiştir. Tıpkı Charles R.Darwin’in, “Ne güçlü olan tür ayakta kalır, ne zeki olan… Değişime en çok adapte olanlar hayatta kalanlardır” söyleminde olduğu gibi.
DEĞİŞİM ŞART MI?
İstesek de istemesek de değişimin içindeyiz. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” söyleminde olduğu gibi. Ünlü filozof Heraklitos, “Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden, farklı sular akar” söylemi ile değişimin sürekliliğini ortaya koydu. Çünkü sadece an vardır. An’ın dışında kalan hiçbir şey o An’a ait değildir. Zaman akmıştır ve yerini yeni bir gerçekliğe bırakmıştır. Artık ne nehir aynı, ne sen. Aslında An’ın farkına varmak ve onun değiştiğini görebilmek, değişim ve gelişiminin sürekliliğini ifade etmektedir.
Değişimin sürekliliğini ortaya koyan bir başka ilke Budizm öğretilerinde karşımıza çıkar: Geçicilik. Değişmezlik, hareketsizlik ve kalıcılığın bir illüzyon olduğunu ve bu yanılsamanın insanın yaşadığı tüm sorunların kaynağı olduğunu söyler. Olan olmuştur ve artık geçmiştir. Hareket etmek istesen de istemesen de değişim gelmiş, An geçici olmuştur.
DEĞİŞİM SÜREKLİ VE HIZLI
1900’lü yıllarda insanoğlu dünyayı 1920 saatte dolaşabiliyordu. Hatırlarsınız, 80 Günde Devrialem. Birçok veride farklılıklar olmasına rağmen; yakıt ikmalini yapabilen bir uçakla dünyayı artık 64 saatte dolaşabiliyoruz. Değişim sürekli ve çok hızlı. Gelelim benim hikayeme.
BENİM HİKAYEM
Manisa’da yaşıyorum. 17 yaşındayım ve profesyonel basketbol oyuncusuyum. Babamın sol görüşlü olması nedeniyle işine son verildiği, ekonomik zorlukların başladığı ve hayatımızın alt üst olduğu dönem. Aslında haksızlık sadece babama yapılmamıştı, bütün aile almıştı nasibini. Çünkü bir aile de birinin canı yanarsa ona sevgiyle bağlanan herkesin canı yanar.
Şems-i Tebrizi’in 1200’li yıllarda söylediği; “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını” ifadesinin anlamını benim ise bir genç olarak kavrayamadığım yıllar. Daha iyisi neydi ki? Önümde bir gerçeklik duruyordu? O yaşımda kulaklarımda çınlayan ses bir aleve dönüşürken, aslında alevin Feniks (Phoenix)’i dönüştüren şey olduğunu bilmiyordum.
Öğrenme güçlükleri nedeniyle ilkokul, ortaokul ve lisede akademik ortalamam hep düşüktü. Deniz Astsubay Okulu sınavlarına girdim benim için zorlu olsa da sınavı geçtim. Askeri okulu seçme nedenim; ekonomik zorluklar mı? Üniforma aşkı mı? Vatan sevgisi mi? Bunları düşünmeye bile fırsatım yoktu, belki de hepsiydi. Astsubay okulunu bitirmeden önce bir ay süreyle TCG Alçıtepe Komutanlığına staj için gönderildim. İçimde yoğun bir heyecan vardı. Bir ay sonra ise Astsubay Çavuş rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde göreve başlayacaktım. Savaş gemisi TCG Alçıtepe’ye geldim. Gemide görevli astsubayların yanında usta çırak ilişkisi içinde bir şeyler öğrenmeye çabalıyordum. 18 yaşında; hayata umut ve mutluluk ile bakan, gözlerindeki ışıltının dünyaya yansıdığı bir gençtim. Hani o delikan dedikleri çağ var ya, işte tam da o çağda ustamın yanında çırak olmayı seçmiştim. Nasıl gururluyum, nasıl büyük düşler var aklımda… Günlerden bir gün, nöbetçi astsubayı bana “Nöbetçi Subayına haber verir misin? Yemek numunesine gelip bakabilir mi? Kendisi Subay salonunda” dedi. Ben de verilen görevi süratle yerine getirmek için subay salonuna gittim. Açık olan kapıyı çalmak üzereyken, Nöbetçi Subayı genç bir Teğmen, sanki bir pisliğe bakarmışçasına, elinin tersini hareket ettirerek, birazda yüksek bir sesle “Dışarıda bekle. İçeri girme. Burası Subay salonu. Buraya girmemen gerektiğini bilmiyor musun?” dedi. Bir anda sanki ayaklarımın altındaki zemin kaydı. Büyük bir kırılma yaşadım. Kırılma zihnimde miydi, düşlerimde mi, gönlümde mi? Hepsi birbirine girmiş gibiydi. Büyük bir istek, heyecan ve özveri ile Deniz Kuvvetlerinde yer alacak ve vatanıma faydalı bir Deniz Astsubayı olacaktım. Şaşkındım. Nöbetçi Subayını nasıl çağırdım, kelimeler ağzımdan nasıl döküldü, bunu hatırlamıyorum. Sorgulamalarım başladı. Acaba profesyonel basketbol hayatını bırakıp bu kadar heyecanla geldiğim meslek doğru yer miydi? Neden kendimi bu kadar değersiz hissetmiş ve üzülmüştüm. Rüyalarıma girecek olan bu olay beni niye etkilemişti? Nereye bakmalıydım? Sorun neydi? Ben mi? Söylenileni yeniden yorumlayan zihnim mi? Yoksa tercihlerim mi?
Bendeki büyük kırılma değişimin ilk adımı oldu. Kendime sorular sormaya başladım. Ben kendimi hangi meslekte mutlu hissederim? Neden bu kadar büyük bir kırılma yaşadım? İçimdeki değersizlik duygusu neden bir olayla harekete geçti? Çevremin söyledikleri benim için neden bu kadar önemliydi? Bir an için dünyaya küsmüştüm. Sonrası mı? İnsana duyarlılığımı keşfetmem önce kendi duygularımı keşfetmemle başladı. Aslında kabulleniş yerine sorgulamayı, karanlıkta kalmak yerine ışığa yürümeyi seçmiştim.
Üniversite sınavlarına hazırlanmaya karar verdim. Görüyordum, beni mutlu edecek şey beni kıran, belki bölen bir olaydı ama dönüştüren de aynı olay olacaktı. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünü kazandım. Deniz Kuvvetlerinde Astsubayların okumasının yasak olduğu dönemde Şube Müdürümün desteği ile Üniversiteyi yüksek akademik ortalama ile bitirdim. Subay alımlarını birinci kazanıp Deniz Kuvvetlerinde Teğmen rütbesi ile Subay olarak göreve başladım. Marmara Üniversitesi İnsan Kaynakları Yüksek Lisans Programı, Beykent Üniversitesi Yönetim ve Organizasyon Yüksek Programı, Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı ve son olarak Arel Üniversitesi Klinik Psikolojik Doktora Programı. Öğretim Görevlisi ve Psikoterapist olarak yılların deneyimi.
Bana bunları söyleyen Teğmen ne yapıyor bilmiyorum. Umarım yolu ışıklar içindedir. Önceleri kızdığım kişi ama şu anda minnet duyduğum insan.
Hayatın her anının belirsizliklerle dolu olduğunun gerçekliği içinde, değişimin içinde olmak konfor alanını terk etmek ve harekete geçmektir. Evren sözcükleri değil, hareketi sever.
Son sözü Anadolu Evliyalarından Taptuk Emre* söylesin:
“Uyanma vakti geldiyse bir uyandıran olur elbet! Kimine hızır, kimine uçan kuş, kimine biten ot…
Kimine açan çiçek, kimine akan su, kimine dilsiz taş.”
Klinik Psikolog Fatih Dane