Bir psikoterapistin gözünden psikoterapi
Psikoterapi; bireysel anlamda iki kişi arasında (psikoterapist ve danışan) danışanın terapi ortamına getirdiği problemi birlikte inceleme ve yaşamında koyduğu değişim hedeflerine birlikte yürüme sürecidir. Danışanın acısını dindirme, bedensel-psikolojik-zihinsel-toplumsal bütünlüğünü ve uyumunu arttırma yönünde birlikte adımlar atılması önem kazanır.
Psikoterapistin; danışanın anlayabilmesi ve anlamlandırabilmesi için kuramsal bilgilere ihtiyacı vardır. Bu yüzden terapist; danışanın 0-6 yaş arasını kapsayan erken çocukluk dönemini merakla inceler. Preödipal dönem 0-3 yaş ve 3-6 yaş ödipal dönem kişilik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Nörobiyolojide; beynin ilk yapılanma dönemi de 0-6 yaş arasındadır. Bu duruma nörobiyolojik yolaklar denilir. Dünya ile kurduğumuz temaslar bizim dünyayı anlamlandırma biçimlerimizin alt yapısını oluşturur. 0-6 yaşta arasında hayatı değerlendirme biçiminin %90’lık kısmı tamamlanır. Nöronalplastilisite; yani bu durum zamana ve yaşantılara bağlı olarak değişebilir. Bu dönem kişilik sorunlarının da temellerinin atıldığı bir dönemdir. Bu döneme ait bilgiler terapistin danışanı hissederek anlamasına ve danışanın hikayesini çözmesine yardım eder.
Psikoterapist ilk görüşmede; danışanın davranışlarına, duygularına, düşüncelerine ve bedensel duyumlarına odaklanır. Danışanın; sözlü ve söz dışı mesajlarını takip eder. Albert Mehrabian’ın araştırmasına göre mesajların % 55’i beden dili; jestler, mimikler, ses tonu, duruş, mesafe gibi kavramlar, % 38’i ses tonu, % 7’si ise sözcüklerdir. Terapist sadece sözcükleri değil, söz dışı mesajları da değerlendirir.
Terapist de ilk görüşmede kısa olsa da kendisini tanıtır. Bilgi formu üzerinden; danışana, ailesine, işine, medeni durumuna ve aile fertlerine ait bilgileri alır. Danışandan problemini kısa olarak tanımlamasını ister. Psikolojik ve fiziksel sağlık durumu ile ilgili bilgileri tamamlar.
Psikoterapistin ilk sorusu; danışanın terapiye geliş nedeninin öğrenilmesidir.
Bu aşamadan sonra “Neden şimdi?” sorusunun yanıtını aranır. Danışan terapiye neden bugün gelmiştir? Bunu sağlayan bir yaşantı var mıdır?
İlk seansın son sorusu ise; danışanın psikoterapiden beklentileri ve değişim hedefleridir.
Terapist ilk seansın sonunda terapinin işleyişi konusunda danışana bilgi verir. Terapide çerçeve önemlidir. Çerçevenin içinde; görüşme süresi, görüşme sıklığı, seanslara zamanında gelinmesi, gelinecek gün, terapiyi erteleme koşulları ve ücretlendirme vardır.
Sonraki seanslarda ise; danışanın terapi hedeflerine doğrultusunda bir yolculuk başlar.
Her psikoterapistin psikoterapötik yönelimine göre kullandığı teknikler birbirinden farklılıklar gösterebilir. Bu teknikler psikolojinin gelişimi ile paralellik göstermektedir.
PSİKOLOJİNİN GELİŞİMİ
Psikolojinin gelişimi; 1900’lü yıllarda davranışçı kuram öncülüğünde başlamıştır. Davranışçılar; davranışların öğrenmeye dayanan süreçler olduğunu ortaya koymuşlardır. Sosyal öğrenmeler, keşifler, model alma ve şartlanmalar ile kazanılan davranışların; istendik olanlarının sıklığının arttırılması, istenmedik olanların ise sıklığının azaltılması terapilerin hedefi olmuştur.
1960’larda psikoloji; Beck ve Ellis’in çalışmaları ile bilişsel süreçlere yönelmiştir. Bilişsel terapistler; olaylara verdiğimiz anlamın duygularımızı ve davranışlarımızı belirlediğini, ayrıca bedenimizde fizyolojik değişimlere yol açtığını ileri sürdüler. Hatalı değerlendirmelerin gerçekçi olanlarla değiştirilerek psikolojik ve psikiyatrik bozuklukların iyileştirileceğini ortaya koydular.
Psikoterapi bir yandan Davranışçı akımın etkisi altındayken, 1900’lü yıllara damgasını vuran psikanalitik kuramın öncüsü Sigmund Freud oldu.
Freud; kuramı bize bilinçdışı olarak tanımlanan, anıların, yaşantıların, duyguların kişinin bugününü etkilediğini söyledi. Bu yaşantıların ortaya çıkarılmasının bilinçli alanı geliştireceği ve iyileşmeyi sağlayacağı üzerinde duruldu. Önce hipnoterapiyi bir teknik olarak kullanan Freud; sonrasında, serbest çağrışım, dil sürçmeleri ve rüyaların analizi ile intrapsişik yapıyı inceleyerek kişilerin iyileştirilmesi sürecine katkıda bulundu.
KOLLEKTİF BİLİNÇDIŞI
Aynı döneme damgasını vuran Carl Gustav Jung; sadece kişisel bilinçdışı süreçlerin kişiyi etkilemediğini kollektif bilinçdışının geçmişe ait ve bütün evrene ait verilerin de kişinin bugününde önemli rol oynadığını belirtti.
Freud’un ilkel benlik yani id olarak tanımladığı, haz ilkesi ile çalışan alt benliğe verdiği öneme karşılık kızı Anna Freud; egonun yani gerçeklik ilkesi ile tanımlanan benlik durumunun id’den gelişmediğini, aslında egonun var olduğunu ve savunmalar ile hayatın içinde kişinin kendini koruduğunu öne sürerek “ego psikolojisi” bakış açısını tanımladı.
Diğer taraftan Melenie Klein ve Fairbairn, Winnicot, Jacobson, Kernberg ve Kohut gibi teorisyenlerin etkisi ile özne ve nesne, yani kendilik ve diğeri arasındaki ilişki ve arasındaki duygu tanımlandı. İlk nesne yani bakıcı nesne ilişkilerinin bugünkü kişilik yapımızı belirlediği, bunun ise geçmişin bugüne taşınması ile kişiyi etkilediği üzerinde duruldu. Freud’un sonrası tek kişilik psikoloji olarak adlandırılan; danışanın problemlerinin ortadan kaldırılması ve bunun psikoterapist tarafından yapılan bir yardım süreci, iki kişilik bir psikolojiye dönüştü.
Heinz Kohut; Kendilik Psikolojisi çalışmaları ile “bir kendilik, bir de kendilik nesnesi vardır” tanımlamasını yaptı. Kendilik nesnesi bebeğin hayatında önemli diğerleriydi. “Terapi ortamında, terapist ve danışan vardır. Bir odada birliktedir. Nasıl danışan terapistten etkileniyorsa, terapist de danışandan etkilenir” diyerek tek kişilik psikolojiden iki kişilik psikolojiye geçişi sağladı.
Psikoloji ve psikoterapi alanındaki gelişmelerin; teorisyenlerin yaşadığı dönemlerdeki özelliklerinden ve teorisyenlerin kişilik özelliklerinden kaynaklandığı düşünülmeye başlandı. İlişkisel psikanaliz bakış açısı, ilişkinin psikoterapideki en önemli unsur olduğunu ortaya koydu. Psikoterapi; her an değişen ve dinamik bir süreçtir. Her an bağlam kişinin ilişkisini değiştirir ve dönüştürür. Bu dinamik bir süreç önceden planlanmaz. İnsanlar daha önceki bilgilerle bir terapi yaparlarsa bu durağandır, bu terapi değildir bakış açısı önem kazandı. Bakılması gerekenin terapist ve danışan arasındaki ilişki olduğunu anlaşıldı. İlişkinin iyileştireceği üzerinde duruldu. Norcross ve Prochoska’nın yaptığı çalışmalar ilişkiler üzerineydi.
ÖZNELER ARASI İLİŞKİLER
Sonrasında ilişkisel psikanaliz özneler arası ilişkiler üzerine yoğunlaştı. Hayatın devam etmesini sağlayan şey, yakıt biyolojik dürtüler değil, insanı ilişkilerdir. Biz biyolojik dürtülerle değil, başkaları ile yaşadıklarımızla hayatı şekillendiriyoruz diyerek Stralow ve Atwood Özneler arası teoriyi ortaya attı.
Diğer yandan anlam arayışı içinde olan insanoğlu yaşadığı ölüm, yalnızlık, anlamsızlık ve özgürlük anksiyetesi üzerinde durarak varoluşsal bakış açısını tanımladı.
Yapılan araştırmalar; terapi kuramlarının terapiye etkisinin %12, kurulan ilişkinin samimiliğinin, sahiciliğinin ise %35-40 oranında olumlu etki ettiğini gösterdi. İki kişinin bir araya geldiği noktada ilişki her şeyin başında geliyordu. Kuramsal faktörden ziyade terapötik ittifakta güven ve ilişki kurma tarzı önemlidir sonucuna varıldı. Sullivan’ ın söylediğinden hareketle; kişiliğimiz yok, kişilerarası ilişkilerimiz kadar kişiliğimiz var bakış açısı ile, şu anda var olan bütün teoriler arasında ilişkisel psikanaliz en kapsamlı kuram olduğu dikkati çekti. Stephen Mitchell’in de yaptığı çalışmalarla ilişkisel psikanaliz, gelişim biçimi açısından psikoterapide bütünleşmeye doğru yol aldı. İlişkisel kuram büyük şemsiye olma potansiyelini kendi içinde taşıdı ve psikoterapist aslında bir ekole bağlı kalmaktansa bütün ekolleri danışanın iyileşme sürecinde kullanan bir sanatçıya dönüştü.
Bu bilgilerin ışığı altında psikoterapist; bir yönü ile bir bilim adamı, diğer tarafı ile bir sanatçıdır. Psikoterapist danışanın psikoterapötik hedefleri doğrultusunda kuramsal bilgileri kullanan, iki kişilik ilişkinin öneminin farkında olan ve kişinin değişim süreçlerine katkıda bulunan kişidir. Psikoterapist; pek çok kuramı birbirlerine yaklaştırır ve kişilerin sorunlarının tedavisinde kullanır.